“Peyzaj Tasarımının Müsrif Bir Dekorasyon Aracı Olarak Kullanılması Beni Rahatsız Ediyor”

Praxis'in kurucusu Enise Burcu Derinboğaz ile Türkiye'de peyzaj mimarlığının sorunları ve genç ofislerin sektördeki deneyimleri üzerine konuştuk.

Yeni ofis açan genç mimarların deneyimlerine odaklanan “Buralarda Yenisiniz Galiba?” söyleşi serisinin sıradaki konuğu Praxis‘in kurucusu Enise Burcu Derinboğaz. Oldukça zengin bir sohbet göreceğiniz söyleşide bu kez farklı bir meslek pratiğine odaklanıyoruz: Peyzaj Mimarlığı. Praxis Peyzaj Mimarlığı ve Kentsel tasarım ofisini 2013’te açan ve o günden bu yana kafasındaki peyzaj mimarlığı mesleğini sürdürmek için mücadele veren Enise ile Türkiye’de peyzaj mimarlığının açmazları ve peyzaj mimarlarının sektördeki deneyimlerini konuştuk.

Bahar Bayhan: Biraz seni tanıyalım mı öncelikle? Peyzaj mimarlığı okumaya nasıl karar verdin, bu zamana kadar neler yaptın?

Enise Burcu Derinboğaz: Peyzaj okumak bilinçli bir tercihti diyemem. ÖSS sonucu peyzaj mimarlığı okuyacağımı 2002’de Tokyo’da öğrendim, 1 seneliğine Japonca eğitimi almak üzere Japonya’ya taşınmıştım. Orada biraz “peyzaj nedir?”, “bahçe nedir?”, “bunun kültürle ilişkisi nedir?” sorularını düşünmeye başladım. Dönünce de İTÜ’de peyzaj mimarlığı eğitimi hayatıma girdi. Yani Japon bahçesi arka planı ile başladım peyzaj eğitimine. Peyzajın geniş anlamını o zaman kavrayabilmiş değildim ve de mezun olduğumda “ben bu işi yapacağım” diyecek kadar peyzaj mimarlığı hayranı değildim. Biraz da bu işin Türkiye’de yapılma biçimi umutsuzluğa sürüklemişti sanıyorum eğitimim boyunca. Çünkü hep yurt dışından projelere, örneklere bakıyorduk. Yeterince yerli değildi bilgiler. Bu da beni başka arayışlara yönlendirdi sanıyorum. Lisans eğitimimde kendimi editörlüğe heyecan duyarken buldum. XXI Dergisi ve Yeni Mimar’da uzunca bir süre editörlük deneyimim oldu. Bu da aslında hep çok heyecanlandığım araştırma, derleme, yazma konularına epey bir pratik yapma fırsatı sundu bana. Peyzaj eğitimi aldığım için hep onunla ilgili şeyleri araştırırken, dosyalar hazırlarken, söyleşiler yaparken buldum kendimi. Önemli insanlarla temas etme, birebir bu işi onlardan dinleme şansım oldu. Onlardan dinledikçe biraz bu işin nasıl bir şey olduğu, olabileceği ve fırsatları, Türkiye’deki halini düşündüm sanırım. Yani peyzaj mimarlığına dışarıdan bakarak içine girmeye karar verdim diyebilirim.

Sonrasında pratiğe döndüm ve peyzajın farklı ölçekleriyle muhatap oldum ve ardından İsviçre’ye, ETH Zürih’e yüksek lisansa gittim. Avrupa’da peyzaj mimarlığıyla yeni teknolojileri birleştiren tek okuldu o dönemde ETH Zürih. Planlama ölçeğinde peyzaja bakıyor, peyzaj mimarlığının altyapı sorunlarına yaklaşımını irdeliyorduk. İstanbul’a dönmeden önce Kurbağalıdere Yarışması’nın açıldığını görüp heyecanlanmıştım. Çünkü Kadıköylüyüm ve sorunlarını çok iyi bildiğim bir alandı, üst ölçek çalıştığım için de kendimi denemeyi düşündüğüm bir konuydu.İstanbul’a döndüm, ekip topladım ve yarışmayı teslim ettik. Peyzaj mimarlığı yapacağımı bildiğim fakat nerden başlayacağımı bilmediğim bir dönemde yarışmada ödül aldık ve Praxis de böyle başladı. Ondan sonra farklı içerikte projeler karşıma çıktı. Onları deneye yanıla bir noktaya getirmeye çalışıyoruz.


Kurbağalıdere Vadisi Yarışması’nda eşdeğer ödül alan proje


Kadıköy’de Feneryolu köprüaltı için geliştirilmiş enstelasyon önerisi: Işık Tarlası

“Önüme kentsel tasarım projeleri akmayacağını bilerek başladım bu işe.”

Kentsel tasarım ve peyzaj serbest olarak yapılabilen, pratiği çok denenebilen bir alan değil ya Türkiye’de. Sen ofisini açarken nasıl düşüncelerle yola çıktın, ne vardı kafanda? Çünkü mimarların alanına dahil olup bir şeyler çabalamaya çalışmak oldukça zor…

Evet, mimarlara meydan okumak… (gülüşmeler) Ben büyük ölçek projelerde çalışmayı seviyorum ama aynı zamanda küçük ölçekli işlere de ilgim hep var. Hepsini bir arada tutabileceğim bir pratik hayal ediyordum. Önüme kentsel tasarım projeleri akmayacağını bilerek başladım bu işe tabii. Dolayısıyla önümdeki yolu mimari ekiplere peyzaj hizmeti olarak görüyordum ilk aşamada. Mimarlık ofislerine peyzaj hizmeti veriyorum, fırsatım oldukça da kendimi ve bu mesleğin yapmak istediğim halini yarışmalarda test ediyorum. Dolayısıyla kentsel tasarım, pratikte peyzaj uygulaması ve özel projelerde bahçe tasarımı uygulaması olarak bir yelpaze var önümde. Gelen işler de öyle, karışık. Özel projeler de yapıyoruz, ama şu an ağırlıklı olarak kamusal alan projesi yapıyoruz. İki ölçekte de heyecan duyduğum taraflar var. Ama kamusal alan tasarımının temas ettiği kullanıcı kitlesinin genişliği işim ve mesleki sorumluluğum açısından beni en çok heyecanlandıran konu.

Ne tip işler yaptın bu zamana kadar? Uygulamaya geçen projelerin var mı?

Özel projeler var bahçe ölçeğinde uygulanmış olan ve uygulama projesini çizip teslim ettiğimiz projeler var. Konsept projeler dışında, Kalkan sahilinin peyzajının uygulamasını teslim ettik yakın zamanda. Mimari ekibe dahil olduk bu projede. Şu anda teslim etmek üzere olduğumuz İstanbul’da bir otobüs terminalinin peyzajı var. Bu sıralar en çok yoğunluğumuzu verdiğimiz proje de yine İstanbul’da bir müzenin peyzajı, meydanı ve içinde bulunduğu parkı. Şu anki projeler çok heyecan duyduğumuz, mimarlarla yakın temas halinde çalıştığımız projeler.


Yaşam Vadisi Köprü ve Bağlantıları Yarışması’nda 1. Mansiyon alan proje

Kamuyla nasıl ilişkiye geçtin?

Bahsettiğim kamu projelerinde müşterim mimarlar. Mimarlar aracılığıyla kamuyla temasım oluyor. Son yaptığımız projede birebir belediyeyle temas halindeyiz. Ama müşteri olarak mimara çalışıyor oluyorsun, bunun farklı modelleri de var Türkiye’de ve dünyada, peyzaj mimarı illa mimara çalışmak zorunda değil. Ama ağırlıklı olarak bu şekilde yürütülüyor işler.

“Mimarlar çok tanımlı geliyor, benden istediği kafasındaki imajı tekniğe dökmem oluyor”

Mimarın aynı zamanda işveren olması nasıl bir durum?

Müşteri olarak mimar çok kolay değil. Tam meslektaş gibi görmüyor seni, çoğu zaman çok da önemsemiyor peyzaj kısmını. Büyük projelerde özellikle o kadar çok alt grup ve koordinasyon yükü varken peyzaj detay gibi kalıyor. Projesinin sadece bitkilendirilmesi talebiyle geliyor sana ama ihtiyaç duyduğu altyapıda sorunlar çıktığında işin kapsamı değişiyor, teslim paketi genişliyor. Ama sen yine de ona sadece bitkilendirme hizmeti sunan bir alt yüklenici gibi muamele görüyorsun. Mimarlarla çalışmak, işi bildikleri ve projede hedefledikleri net bir imaj olduğu için de zor. Peyzaj da bunun bir parçası oluyor. Yani ağaçların boyları ve dokuları ile ilgili de tercihleri oluyor. Çok tanımlı geliyor. Bize de istediği kataloğu ona sunmak kalıyor çoğunlukla. Benim karşıma çıkan işler de genelde böyle oldu. Özel müşteriye göre mimarlarla çalışmak nispeten daha kolay olur diye düşünürken, aslında aynı dili konuşabiliyor olmamıza rağmen, fikir üretim alanının daha dar olduğunu fark ettim. Bir mimar projesini her yönüyle tasarlıyor, evet, ama peyzaj mimarlığı açısından mimarın hayal ettiği ağaçların biçimini ona sunuyor olmak biraz sıkıcı. Türkiye’de böyle bir yüzü var peyzaj mimarlığının: teknik destek.

“Bir işin talebini değiştirmek için onu yapma biçimiyle ilgili bir zenginlik ortaya koymak gerekiyor.”

Genellikle yeni ofis açan mimarlar yarışma projesi yapmıyorsa eğer geçimini iç mimarlık işleri veya büyük ofislerin uygulama işlerini yaparak sağlıyor. Peyzajda böyle bir geçiş aşaması var mı?

Evet, villa bahçeleri, site bahçeleri, onların bakımı, birebir uygulaması… Aslında ilk başta piyasası fazla olan iş bu peyzaj için. Bu konuda çok da küçük olmayan bir pasta var ve peyzaj mimarları arasında da bir ekol farklılığı olduğundan aslında hiç temas edilmeyen bir kısmı da var peyzajın. Yani bahçe uygulamacıları hep bu yoldan devam ediyor işlerine. Fidanlığı olan ve bakım ve uygulama yapan, sulama yapan firmalar var. Bir kısmı bahsettiğin geçiş aşamasını yaşıyor. Büyük bir kısmı da peyzaj mimarlığının benim hayal ettiğim biçimiyle temas etmiyorlar.


Antalya Konyaaltı Sahili için geliştirilen yarışma projesi

Senin hayalindeki peyzaj pratiği nasıl bir yere tekabül ediyor?

Bir bütün olarak bakabilmek aslında benim derdim. Farklı halleriyle peyzajı düşünüyor olmak ve işleyebiliyor olmak. Peyzajın plastiğini seviyorum, formla kurabildiği ilişki çok zengin. Kültürle, topografya ile kurduğu ilişki, bunun tasarımdaki bileşenlere yansıması… Bunların hepsinin ortak bir dil oluşturduğu hali benim heyecan duyduğum konu. Demek istediğim döşemedeki bir motifin oturma elemanlarında da tekrar etmesi gibi bir şey değil sadece. Ortak diller yaratmak, önce kavramsal, sonra fiziksel. Türkiye’de algılandığı haliyle bitki materyali konusu da çok önemli bir kısmı peyzajın gerçekten ama işin tanımını sadece buna indirgenmeyen projelerde yer almak istiyorum. Sonuçta sadece bir plantasyon planı çıkacaksa dahi bu üretim sürecinin içinde gelişsin isterim. Bu işin talebini değiştiriyor olmak için onu yapma biçimiyle ilgili bir zenginlik koymak gerekiyor ortaya. O içeriği genişletmek gerekiyor, ben de onu yapmaya çalışıyorum.

“Peyzajın bitkilendirmeye indirgenmesinin, mesleğin tasarımla çok barışık olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum”

Biraz önce peyzaj mimarlığında ekollerin olduğunu söyledin, bunu biraz açar mısın?

Farklı ekoller farklı fakültelerde eğitim veren bölümlerden kaynaklanıyor. Ziraat, orman, güzel sanatlar ve mimarlık fakülteleri var peyzaj mimarlığı eğitimi veren. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da böyle. Her fakültenin kendine has bir bilgi birikimi olduğu için ziraat fakültesi kendi perspektifinden öğrenci yetiştiriyorken güzel sanatlar peyzaja farklı yönlerinden bakan peyzaj mimarları yetiştiriyor. Kendi aralarında ciddi bir çekişme var, hangisinin daha iyi olduğu hep tartışılır. Benim de içinden koptuğum bir mimarlık fakültesi var. Bunun bana katkısı var tabii ama bu kadar kavga konusu olmasını da hiç anlamıyorum çünkü tek bir doğrusu yok gibi geliyor. Mesele sadece okulla da bitmiyor ama bir yaklaşım var ki tohumlarının okulda atıldığı ortada. Ben her şeyden önce peyzaj mimarlığının tasarımla daha yaratıcı bir ilişki kurması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yeri bu fakültelerin hepsi olabilir doğru temaslar kurulduğunda.

Türkiye’de peyzaj mimarlığının kısıtları veya sorunları neler sence?

Benim gördüğüm, peyzaj mimarlığı pratiğinin ve eğitiminin yeniliklere çok açık olmadığı. Az önce bahsettiğim gibi. Okullarda sadece peyzaj mimarlarından oluşan kadrolar var. En iyi ihtimalle orman mühendisleri ya da plancılar dahil olabiliyorlar. Felsefe, tarih, edebiyat, plastik sanatlar, görsel iletişim, endüstriyel tasarım gibi alanlardan peyzaja bakmaya ihtiyacımız var. Başka bir göz geliştirmek lazım. Hep içe dönük çok kapalı bir yapı görüyorum peyzaj mimarlığı ortamına baktığımda. Pratik de böyle. Aynı konular tartışılıyor. Türkiye’de peyzaj mimarlığının sorunları varsa eğer hepsi de bu içe kapalılıktan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

“Türkiye’de yeşil çatı enflasyonu var!”

Mimari ekiplerin yarışma projelerini vs. incelerken peyzajına dikkat ediyor musun? Mesela senin gözünde çok alışılagelmiş şeyler var mı?

Var. Vaziyet planları çokça yeşile boyanıyor mesela. Yeşil çatı enflasyonu var! Ben bunları çok sıkıcı buluyorum, hatta bazı projelerde mimarların binalarını neden sakladıklarını anlamıyorum. Jüriler de bunun destekleyicisi olabiliyor. Gerçekten ekolojik kaygıları olan projeler bir yana. Bunun dışında, peyzajın bir projenin genetiğinde olup olmadığını projenin tavrından anlayabiliyoruz. Orada doğal koşullarla, topografya ile, flora-faunayla, suyun genel yönetimiyle ilişkiyi kurulabilmiş mi kurulamamış mı, kavramlar havada mı uçuyor yoksa projeye yansımış mı gibi sorular önemli. Pek çok ekip bitki listesi vererek peyzaj mimarı jüri üyesinin de onayını alacağını düşünüyor. Bitki türü listeleri verilmesini çok gereksiz görüyorum. Peyzaj mimarı jüri rahatlıkla projenin genel yaklaşımından, iletişim dilinden anlayabilir orda bir peyzaj hassasiyeti var mı yok mu. Ayrıca her yarışmada peyzaj olmak zorunda da değil. Yarışmalar yönetmeliğindeki peyzaj mimarı zorunluluğunu da bazen anlamıyorum, tıpkı bazı yarışmalarda ekip başının mimar olma zorunluluğunu anlamadığım gibi.

Belediyelerin yaptığı peyzaj uygulamalarını nasıl izliyorsun bir peyzaj mimarı olarak?

Bir 10-15 yıl öncesini düşünüyorum, kamunun ya da kent yöneticilerinin umursamadığı yeşil alanlar, kaderine terk edilmiş kent parklarını hatırlıyorum… Bir de şimdiye bakıyorum, geçmişte hatırladığım kent peyzajının tam tersi, iddialı tasarımlar, büyük bir gösteriş, kararsız bir estetik var. Peyzaja büyük bütçelerin ayrılması konusu olumlu olabilir ama bunun doğru şekilde kullanılmadığından eminim. Bakıma bağımlı, asla sürdürülemeyen uygulamalar görüyoruz. Her istinat duvarının yeşil duvar yapılmasının, refüjlerin her metrekaresinin tasarlanmasını büyük bir israf olduğunu düşünüyorum. İyi bir peyzaj, sürdürülebilir bir peyzaj için yapılabilecek uygulamaların bilgisinden yoksun yöntemler kullanıldığını görüyorum çoğunlukla. Beni en çok bu rahatsız ediyor; peyzaj tasarımının müsrif bir dekorasyon aracı olarak kullanılması. Çünkü gerçekten iyi görünecek ve her mevsim bambaşka olabilecek peyzajlar yaratmaksa amaç bunun o kadar çok yolu var ki… Bakım meselesinin, daha doğrusu bugünün en büyük sorunu olan su meselesinin düşünülmemesini aklım almıyor. Peyzaj mimarlığının en önemli konusudur su ve suyun yönetimi. Çünkü büyük bir su kaynakları krizi ile karşı karşıyayız, bu en büyük mesleki sorumluluğumuz diye düşünüyorum. Yol kenarlarını süslemek, her kısmını insanların özgürce kullanabilmesi gereken parkları sınırlandırılmış mevsimlik çiçek sergilerine dönüştürmekten vazgeçmeliyiz. Meslek etiğine uymadığını düşünüyorum. Açık yeşil alanların kullanım kriterlerini, sürdürülebilirliğini ve uzun vadedeki kalıcılığını düşünme evresine geçmemiz lazım artık.

Geleceğe yönelik planların neler?

Alt katta bir maket atölyem var, onu aktif kullanarak proje süreçlerine dahil etmeyi planlıyorum öncelikle. Genelde projelerde zaman darlığından, bütçe darlığından aslında tasarımı besleyecek en iyi araçları kullanmadığımızı düşünüyorum. Biraz daha fazla deney yapabilecek zaman yaratmayı hedefliyorum diyelim. Biraz da yeni teknolojilerle haşır neşir bir çizgiyi sürdürebilmek, yeni teknolojilerle peyzaj mimarlığı arasında deneyleri sürdürebilmeyi istiyorum. Farklı disiplinlerle işbirliği yapmak heyecanlandırıyor beni, peyzaj buna çok açık esasında. Bir de Kozmofol var tabii. 2007’den beri peyzajla ilgili araştırmalarımı yayınladığım blogun kapsamını genişletmeyi uzun zamandır planlıyorum.

Etiketler

1 Yorum

Bir yanıt yazın